18 Şubat 2010 Perşembe

Sıfatlar ve İnsanlar


Hepimiz yaptığımız ve yapacağımız her şeyi bir sıfata uygun olarak yapmaya çalışıyoruz. Sıfatlara layık olmak için bu çabamız. İyi bir insan, çalışkan ve başarılı bir öğrenci, titiz ve temiz ev hanımı…

Bilmeden ve istemeden kendimizi bu sıfatlar dünyasının içinde buluyoruz. Bu dünyada herkese yetecek kadar “sıfat” var, çeşit çeşit. Kelimeleri insanların üstünde nasıl durduğuna bakmadan yapıştırıyoruz, kimseye sormadan. İşin kolayına kaçmak aslında bu. Hiç tanımadığımız, konuşmadığımız ve konuşamayacağımız insanlara da yapıyoruz bu oyunu. Pek bir memnunuz bizden başka herkese bir kelime ile seslenmeyi; cahil, aptal, saygısız.

Herkese kötü sıfatları layık görürken, kendimize en güzellerini ayırmamızda üstümüze yoktur. Öyle sahipleniriz ki onları. Kimsenin kullanmasını istemeyiz, bizimdir hepsi ve bizim olmalıdır. Her kim cümle içinde kullanırsa “bizim sıfatlarımızı” sürgün edilir hayatlarımızdan.

İsminiz unutulabilir, size yakıştırılan sıfat ise asla.
Bir ömür boyu yakamızda görünmeyen bir rozet gibi taşırız onu.

Zordur yazmak!



Konuşurken alabildiğine cesur insan, yazarken de bir o kadar çekingen. İp gibi dizilir boğazına insanın kelimeler kalemden satıra akana kadar. Yazabilenler için ise durum farklıdır. Bazen yazamaz insan. Kelimeler uçar gider kalemi her eline aldığından aklından, o an anlar ki insan; yazamamak, yaşamamaktır!

Tanıdığımız kelimeler yabancılaşır aniden. Cümle içinde kullanılmamak için birbiriyle yarışırlar adeta. Direnirsiniz hepsini özenle seçersiniz, bir hikaye, düşünce, birkaç manalı söz yazmak istersiniz. Çok masum bir istektir bu. İçinizde biriktirdiklerinizi artık söze dökme vakti geldiğinde, yazma isteğiniz hayal dünyanızın önüne çekilen kelime bendine karşı galip gelir.