30 Mart 2010 Salı

Kitaplardan yaptığım alıntılar-1

"Halkların, dolar tutkusu üzerine kurulu bir dünyanın öncüsü Kuzey Amerika ile, sefil ve hazin bir körebe oyunu içinde, el yordamıyla bir şeyleri yakalamaya çalışan Güney Amerika." Jean Cormier- Che Guevara

"Emekçi bencil olduğundan paylaşımdan elinden geldiğince fazlasını almak isteyecektir. Kapitalist de bencil olduğundan, bu paylaşımdan elinden geldiğince fazlasını almak isteyecektir. Sermaye ve emek arasında bir çıkar çatışması söz konusudur." Jack London-Demir Ökçe

"Dışarıya yağmur yağıyordu. Dünya daralmış, bir pencerelik kalmıştı. Islak ağaçlarla dolu bir pencerelik dünya." Kemal Tahir-Esir Şehrin İnsanları

"Şu demek ki azizim, herkes vatan kurtarmaya çıkar. İttihatçısı da, Jön Türk'ü de, bilmem kimi de, hep vatan kurtarmak çabalamasındadır." Kemal Tahir-Esir Şehrin İnsanları

"Dünya öylesine çiçeği burnundaydı ki, pek çok şeyin adı yoktu daha ve bunlardan söz ederken parmakla işaret edip göstermek gerekirdi." Gabriel Garcia Marquez- Yüzyıllık Yalnızlık

"Hedefler mi? Hedefler kültürün içindedir, havanın içindedir. Siz onları solursunuz. Beraber büyüdüğüm bütün delikanlılar aynı hedefleri soludular. Hepimiz Yahudi gettosundan daha ileri tırmanmayı; başarı, zenginlik ve saygınlık elde etmeyi istedik. Bunları herkes isterdi! Hiçbirimiz oturup kendimize hadef belirlemeye çalışmadık; onlar zaten önümüzdeydi, zamanımın, arkadaşlarımın, ailemin doğal sonuçlarıydı." Irvın D. Yalom-Nietzche Ağladığında

21 Mart 2010 Pazar

Düzen dediğin nedir ki?




Basit ve kolay bir düzeni bu kadar zorlaştırmak birilerinin görevi olmak zorunda mı ? Bütün kullanılan teknik terimler,grafikler aslında insanların kafasını karıştırmak için birer illüzyondan ibaret. Eğer içinde bulunduğumuz her şeyi “dünya barışı,açlığı yok etme” için yapılıyorsa ve gerçekten sizde buna inanıyorsanız,neden günde 24 bin insan açlıktan ölüyor? 2008 yılında ülkelerin silahlanmaya harcadığı para 1.5 trilyon dolardı.Ve silahlanma ve açlık birbirine paralel bir şekilde artıyor.
Kesinlikle ters giden bir şeyler var.Peki biz niye bunları fark etmek yerine,burnumuzun dibinde olan olayları görmüyoruz? Cevabı çok basit , çünkü hiç kimse bu olayları bize anlatmıyor ,göstermiyor. Bu kördüğümü görmek,çözmek ve anlamak sadece sizin kişisel çabanıza bağlı.



Dünya toplumlarını sömürmek için yaratılan hipotezlerin hep bir tarafları eksik kalıyor. Yerinde tespitlerle ‘sömürge’ ülkelerin ipliğini pazara çıkarmak her ‘sömürülen’ ülke vatandaşının birincil görevidir.Eğer dünyanın gerçekten kusursuz bir biçimde yönetildiğini düşünüyorsanız,bu yazıyı buradan sonra dikkatle okumanızı tavsiye ederim.


Medyanın bize “son dakika” haberi olarak sunduğu haberlerin aslında sabun köpüğü gibi geçici olduğunu farkına varmalıyız. Çünkü medya hiçbir zaman bize yararlı ve gerçek bir bilgi sunmaz.En önemli bilgileri kendisine saklar.Dünyada ve ülkenizde olan biten olaylar sadece televizyonda ve gazetede gördüğünüz haberlerden ibaret sanırken aslında gerçekten bilmeniz gerekenler size hiçbir zaman söylenmez.Siz ise her şeyden haberdar olduğunuzu sanıp gördükleriniz hakkında fikir yürütür,bir sonuca varmaya çalışırsınız. Kimin nasıl yemek yaptığı ,nasıl şarkı söylediği yada kendine evlenmek için nasıl bir uygun eş aradığı üstünüze vazifeymiş gibi izlersiniz.Bunların hepsi illüzyondur aslında,bazı şeyleri fark etmeyelim diye.

Öyle bir hale getirirler ki sizi ,yıpratılan değerlerimize sahip çıkmayı söyleyenlere deli gözüyle bakarsınız çünkü size göre her şey normaldir. Kahvehanelerdeki kalabalıklar vakit öldürmeyi tercih ederler, kütüphanelerdeki kitaplar ise kaderlerine razı olurlar.Her sokakta mantar gibi türer kahvehaneler.Kütüphanelerin kapılarına ise kilit vurulur kimsesizlikten.


Pazarlama mantelitesiyle “değişim”den bahsederler.Bu sadece toplumu kendi istedikleri şekilde yönetmekten,kendi karlarını arttırmaktan başka bir şey değildir.Size sunulan ürünü almak zorundaymışsınız gibi hissedersiniz.


Size bazı şeyler anlatırlar ve buna inanmanızı isterler.Buna karşılık tam bu düşüncelerin karşısında duran başka paradokslarda vardır.Kafanız karışır,hangisine inanacağınızı şaşırırsınız.Sizden seçim yapmanızı isterler.Ve size doğru gelen şeyi seçersiniz oysa ki onun diğerinden farkı yoktur, özünde aynıdır.


Bir kişinin tam olarak ne düşündüğünü elbette bilemeyiz ama o kişinin yaptıkları bize ne düşündüğe dair ufak ipuçları verir.O ipuçlarını toplayarak fikir yürütmek ve kişinin nasıl bir karakter olduğunu çözmek biraz zaman ve sabır gerektirir.Siz bunları çözmek için uğraşırken perdenin arka tarafındakiler ise olan bitenden son derece rahatsızdır. Gerçekleri görmememiz için yolumuzun üstüne kalın perdeler çekilmiş ,perdeyi aralayarak bakanları bile ifşa edip suçlu ilan ediyorlar.



Borç ,rüşvet ve tehditlerle sindirip toplumları kukla gibi oynatmak varken birilerinin çıkıp buna hayır demesi dünyayı yönetenlerin hoşuna gitmez elbette.


Dünya nüfusunun sadece %1’i dünya kaynaklarının %40’na sahiptir.Diğer yandan da dünya nüfusunun %50’si günde 2 dolardan daha az bir gelirle yaşıyor.Bu aradaki fark gün geçtikçe daha da büyüyor.Köleleştirilen insanlar susmaya mahkum ediliyor,konuşturulanlar cezalandırılıyor.Hani insan hakları,eşitlik ve sözde dünya barışını sağlamak için kurulan uluslar arası kuruluşlar? Onlar aslında insanların gözlerini boyamak için kurulmuşlardır,ezilen ulusları değil emperyalist ülkelerin çıkarlarını korurlar.Siz bu kurumları medya aracılığıyla tanır,onların soruna çare olacağını düşünürsünüz.Ama onlar açlığı,sefaleti önlemek için değil bu sorunları diğer ülkelere de yaymak için vardır.


Adam Smith’in yarattığı ideolojinin bugün artık değerini yitirmediğini kim söyleyebilir ?
"Bırakınız gitsinler bırakınız yapsınlar" sözünün uygulayarak dünyanın nasıl çürüdüğünü hep beraber görüyoruz. Kendi emperyalist ülkelerine ‘özgürlük’ isteyenlerin başka ülkelerin özgürlüklerinden çaldıklarını görmüyor musunuz?


Fena halde kandırılıyoruz daha da fenası kimse kandırıldığının farkında değil.


Ve şunu unutmayın ki,kimse savaşları durdurmak dünya barışını sağlamak istediği falan yok.Çünkü savaşlar bir avuç insanın çıkarını koruyan düzeneklerdir.Abd niye bu kadar savaşları seviyor sanıyorsunuz?Kendi petrol ve şirketlerini zengin etmek için. 21.yüzyılda bütün savaşların tek galibi silah şirketleridir.ABD silah harcamalarının yüzde 45`ini tek başına gerçekleştiriyor.Silah ticaretinden kazandığı paraları 3.dünya ülkelerini daha da sömürmek için harcıyor.


Gerçekleri görmek için tarihe şöyle bir göz atın ,bütün aradığınız cevapları bulacaksınız.


Bildiğiniz her şeyi insanlara anlatın ,bilgi paylaşılınca değerlenir kendine sakladıkça değil.

9 Mart 2010 Salı

Yolculuğun en güzel hali.


Tüm o söylediklerinizin bir başkası için hükmü yok aslında.
İnandırmaya çalışmayın kimseyi. Zira karşınızdaki istemedikten sonra, emek ve zaman kaybı olarak geri dönecektir her yaptığınız.

Siz öğrenmeye, öğrendikçe gelişmeye, geliştikçe anlamaya başladıkça her şeyi, daha çok uzaklaşırsınız dünyadan.Fikirleriniz değişir, siz değişirsiniz. Hissettiğiniz bilgi açlığını hiçbir kitap doyuramaz.

Bilinmeze doğru atılan adımlar her daim heyecan verir kişiye. Dünyayı keşfetmeye başladıkça, kendinizi keşfedersiniz aslında.

Sonra dünyadaki insanları izlersiniz hayat pencerenizden. Sizin tattığınız duyguların hiçbirini tatmamış zaten tatmak istemeyen, bilgiyi hap gibi yutup vaktini başka aktiviteler için harcayan, öğrendikleri hep kafi gelen, zamanı ve kendilerini yavaş yavaş öldüren insanlar görürsünüz.

Bütün gücünü başkalarının hayatlarını dillerine pelesenk edenler daha çok kabul mü görüyor dersiniz?

Kalem tutan ellerin, kumanda tutan ellerden üstün olması dileğiyle!

Bilinmeyen tarihin çok bilen insanları.



Tarih, kendini haklı çıkarmak isteyenlerin oyuncağı değildir. Maalesef son birkaç senedir insanlar hiç bilmedikleri konular hakkında bir tarihçi gibi konuşabiliyor, insanları yargılayabiliyor.Hayatı boyunca kitapları sadece uzaktan seyredenler şimdi kalkmış size ders vermeye çalışıyor. Tarih, kaynağa, araştırmaya dayanır. 3.kişilerden duyduğunuz fısıltıları başkasına aktarmak değildir.

Hadi diyelim ki çok kitap okuyorsunuz. Kütüphaneniz kitaptan geçilmiyor. Yine hatalısınız. O kitapların size kattığı hiçbir şey olmamış çünkü. Siz sadece ezbere dayalı çalışmışsınız tarihi. Yorumlamadan, düşünmeden çıkmışsınız bu bilinmeyen yolculuğa.

Yazdığımız makalelerin içine birkaç tane yabancı terim ekledik mi, değmeyin keyfimize. Tarih profesörü oluveririz. Ve inanırız buna. Ya da sevdiğimiz yazarların birkaç makalesini okur, egomuzu bulutlardan toplarız. Altı çizili cümleleri, günlük konuşmalarımızda eşe dosta anlatırız kendimiz düşünmüşcesine. Toplumda sivrilmek içinde kullanırız tarihi. Kendimizi diğer insanların üstüne görmek için basamak yaparız kendimize. Ama basamaklar çöker, sağlam bir temele dayanmadığı için.

Biz tarihin sadece kendimize uygun kısımlarını görüyoruz. Yüzümüz bize yabancı gelen tarihe karşı diğer tarafa çevrili. Kitaplarda her şey yazıyor değil mi? Bizim düşünmemize ne gerek var.