23 Ocak 2010 Cumartesi

Bir pazar sabahıydı, Ankara kar altında.


24 Ocak 1993. Bir pazar sabahıydı, Ankara kar altındaydı. Ve bugün 24 Ocak 2010. Günlerden yine pazar ve yine Ankara kar altında. Seni öldürenler, gerçeklerin üstüne kar gibi örttüler karanlığı. Okuyorum kitaplarını. Hiç eğmemişsin kalemini, hep gerçekleri yazmışsın. Öyle güzel yol çizmişsin ki biz gençlerin önüne her daim fikirlerin yaşayacak biz hayatta olduğumuz sürece. Şiirde yazdığı gibi :"bir keskin kalem, bir kırık gözlük,yürekli yiğitlere hatıran olsun."

19 Ocak 2010 Salı

Katilleri "kahraman" yapan başka bir ülke var mı bildiğin?



Namlu sadece öldürülmek istenen kişiye mi doğrultuluyor yoksa bütün insanlığa mı? O namludan çıkan her kurşun ölen kişi gibi bizimde canımızı yakıyor. Öldürülenin "insan" olduğunu ne zaman farkına varacağız? Kimleri alkışlıyor bu çirkin eller ? Kimi savunuyor bu tutulası diller? Her kim katilleri savunuyorsa veya öldürülen kişiye lanet okuyorsa, o çirkin suratına aynada bir daha baksın. Daha kaç tane "can" gerekli sizin o doymak bilmeyen nefretinizi doyurmak için? Bir bakıyorsunuz ki katiller "kahraman" oluvermiş, lüks otellerde ikamet etmekteler. Kimse öldürüleni konuşmuyor, unutturulmak isteniyor bütün bu yaşananlar. Adalet hep katiller için işliyor. Gidenleri ise herkes unutuyor. Gazetelerde, televizyonlarda hep "kirli" isimleri görüyoruz, katiller "adam" yerine koyulurken, suçu olmayan insanlar için mezarlar layık görülüyor. Katilleri savunan zihniyete bir kez daha soruyorum :" O namlunun hepimize doğrulduğunu görmeyecek kadar kör, bu isyanı duyamayacak kadar sağır olmak için ne kadar emek harcadınız kendiniz için?"

Öldürülen bütün "insanlarımız" içindi bu yazı, öldürmeyi sevenler için değil!

13 Ocak 2010 Çarşamba

Bir kitap tavsiyesi



Maxime Chattam, fransız gerilim-polisiye yazarı.Kendisine 2.Jean christophe grange gözüyle bakılıyor.Neyse konumuz bu değil.2006'da çıkarttığı Kaosun Sırları adlı kitabı herkese tavsiye etmeyi bir borç bilirim kendime.Okuduğum gerilim-polisiye kitaplar arasında hiç beklemediğim kitap sonu ile ağzımın birkaç karıştan daha fazla açtıran, fizik kurallarını yerle bir etmeme sebep olan bir kitapdır.Yeni dünya düzeni, Abd başkanlarının sırları, ülkelerin çıkar ilişkileri vs.

Bir kere okumaya başlayın, kitap elinize yapışacak ve birkaç içinde bitereceksiniz.Nereden mi biliyorum, ben bunun en canlı örneğiyim :) Herkese bol edebiyatlı günler.

12 Ocak 2010 Salı

İki şarkı, iki farklı dünya


İlk şarkımız Yann Tiersen'den La boulange.Kalan ömrümde -o süre ne kadar bende bilmiyorum- sımsıkı sarılacağım şarkılardan biri.Her düştüğümde elimden tutacak, başkalarına dinlettirdiğimde onlarlar beraber aynı heyecanı duyacağım bir şarkı şüphesiz.Yann Tiersen gibi müzik dehasının bu şarkısını ve onu tanıdıkca her şarkısını dinlemenizi tavsiye etmeyeceğim çünkü siz bu şarkıyı dinledikten sonra her şarkısının aşığı olacaksınız :)

Fransız grup little nemo.Bir arkadaşım sayesinde tanıştım bu grupla.Sadece bir şarkısını dinledim ve o gün bugündür başka şarkılarını dinleyemiyorum aynı şarkıda takılıp kaldım, bozuk bir plak gibi:) Little Nemo'nun blue years şarkısıdır beni benden alan ve eğer dinlerseniz sizi de sizden alacak olan.Bu iki şarkıyı tavsiye eder, herkese müzikli günler dilerim efendim.

'Sade'ce bir fotoğraf



Soluk benizli çocukların çıplak ayaklarıyla koşturduğu sokaklardan geçiyoruz hepimiz.Onlar bizi farkederken, biz ise görmüyoruz-görmek istemiyoruz-onları.Yağmur mevsimleri kapımıza dayandığında bizim için güzel, onlar için çekilmez günlerin habercisi oluyor.Hiç soruyor muyuz onlara kaç çift ayakkabın var diye? Çok mu komik olurdu bu ? Hala soruyor musunuz yoksa?Gökyüzünü kim ağlatıyor ya da gökyüzü kimin haline ağlıyor?

Kategorize edilmiş insan profilleri


Dinlediğiniz müzik, okuduğunuz gazete, siyasi görüşünüz, tuttuğunuz takım etiketlememiz ve etiketlenmemiz için bir neden.Bizden başka herkesi kendimizce oluşturduğumuz kalıba sokuyoruz.Ve sırf bize benzemediği için başkalarını hayatlarımızdan sürgün ediyoruz.Farklılıkları seviyoruz, farklı insanları ise asla.Üstü karalanacak çok isim var, bize benzemediği için.Bugüne kadar çuvaldızı hep başkalarına sapladık hiç acımadan.Hala yapıyoruz bunu ve yapmayada devam edeceğiz.Sonra utanmadan başkalarından sevgi, saygı ve 'insanlık' bekleyeceğiz.Başkalarını darağacına çıkarıp yine boynuna ilmiği geçirecek, altlarından sandalyeyi hızla çekeceğiz.Geriye boşa harcanmış bir ömür kalacak.Tıpkı bir slogan gibi dönüp duracak beynimizde aynı cümle "Bizde herkese yetecek kadar etiket var."

9 Ocak 2010 Cumartesi

Fabrika kızı..



Gün doğarken her sabah
Bir kız geçer kapımdan
Köşeyi dönüp kaybolur
Başı önde yorgunca

Fabrikada tütün sarar
Sanki kendi içer gibi
Sararkende hayal kurar
Bütün insanlar gibi

Bir evi olsun ister
Birde içmeyen kocası
Tanrı ne verirse geçinir gider
Yeterki mutlu olsun yuvası

Dışarda bir yağmur başlar
Yüreğinde derin sızı
Gözlerinden yaşlar akar
Ağlar fabrika kızı

Oysa yatağında bile
Birgün uyku göremez
İhtiyar anası gibi
Kadınlığını bilemez

Makineler diken gibi
Batar hergün kalbine
Yün örecek elleri
Hergün ekmek derdinde

Gün batarken her akşam
Bir kız geçer kapımdan
Köşeyi dönüp ksybolur
Başı önde yorgunca

Fabrikada tütün sarar
Sanki kendi içer gibi
Sararkende hayal kurar
Bütün insanlar gibi

söz: bora ayanoğlu


Haklarını arayan emekçilerimizin, seslerini kesmek için yoğun bir savaş(!) veriliyor Ankara'da.Kadınlarımız ön safta pes etmiyor her yürekli insan gibi.Ekmek kavgasının en onurlu savaşçıları onlar.Susmayacaklar, susturamayacaklar.