14 Kasım 2010 Pazar
Harç bitti, hayat paydos!
Hayat bir mücadeledir, görünmeyen siperlere karşı Don Kişot olmaktır biraz. İsyanın bir diğer adıdır hayat, haksızlıklara karşı savaşmaktır, herkesin bitti dediği yerde her şeye yeniden başlamaktır.
Hiç kendi düşünceleriyle çelişmemiş insanlar, düşünmenin öneminden bahsederken uzayan burunlarıyla sırıtıp, mahalle ağzıyla konuşuyorlar ya, işte tam o anda diyorum, bir kahkaha patlatsam çirkin suratılarına karşı, çok mu ayıp etmiş olurum?Yalanın, ikiyüzlülüğün bağımlılık yaptığı bünyelerde ne gibi bir hükmümüz olabilir ki? Ben onlara benzemekten korkarım, hem de çok korkarım. Rüyama girseler onu kabus niyetine sayarım. Hep tüketip hiçbir şey yaratmamalarından korkarım en çok.
Kalabalıklar, her biri kendi derdine düşmüş insanlarda oluşan yığınlar oldu sadece. Oysa o kalabalıklar neler başarabilir? Gökyüzünden bakınca karınca gibi çalışan insanlar gördüğümüzü sanırız, biraz daha yaklaştıkça dünyaya, herkes ağustos böceğinden farksızdır oysa ki. Herkes ekmeğin kutsallığından bahseder ama kimse ekmeğine sahip çıkanı sevmez. Şans oyunlarının dönen toplarına bakmaktan hipnotize olmuştur kutsanan beyinlerimiz. Sıkıldığımız bu kaos ortamından çıkmak için kendi yazdığımız reçetelerin bir işe yaradığını varsayarız. Sonuç yine mağlubiyettir. Fanatizm ve nefret kokan futbol maçları, her biri kendi içinde yalan barındıran yarışma programları, depresyondan çıkmak için vantuz gibi yapışılan süslü vitrinler, ellerimize yapışan cep telefonlarımız... Hiçbiri içimizdeki boşluk duygusunu gidermeyecek. Kendi benliğimizi bulmadığımız sürece yaşayan birer ölü olarak kalacağız. Hep bulanık göreceğiz hayatı, kafamızdaki sisleri dağıtmadan.
Sana bir tavsiyem var. Bulabildiğin ilk çimenliğe uzanıp, şöyle sormalısın kendine; "Bize verilen hayattan ne kaldı ki geriye?"
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)